30 Kasım 2011 Çarşamba

PİRİNÇ ÇUVALINDAKİ HAİN BEYAZ ve SİYAH TAŞLAR...TDK

'' siz, pirinç çuvalındaki siyah taşlardan değil, beyaz taşlardan korkun… ( TDK ) ''

siz pirinç nedir bilir misiniz?

bilirsiniz…

siz pirinç çuvalı nedir bilir misiniz?
bilirsiniz…

siz pirinç çuvalındaki taşları bilir misiniz?
ayıklanan…

ayıklanması gereken
siyah ve beyaz taşları (!)

sahi
bilir misiniz?

pilav yapmak
maharet ister...
büyüklerimiz iyi pilav yapabilmeyi maharet saymışlar...

yuva kurmanın
aile olmanın tarifinde

simgesel olarak elbette...

pirinç aynı cins olursa pişirmek kolay…
suyun ayarı
tuzun ayarı
yağın ayarı
ateşin ayarı...

koy tencereye
birincisinde olmasa tutturursun üçüncüsünde…
marifet
karışık pirinçlerin olduğu çuvaldan
alınan pirinçleri pişirmekte…

iyi pilavın içindeki taşlar ayıklanmalı…
siyah taşları
bulmak kolayda
beyaz taşları bulmak zor olmalı...

ama bulmalı…

bunca yıldır yediğimiz pilavlar ehil ellerden çıktı bu ülkede...

farklı yörelerden
farklı kültürlerden
farklı inanan yüreklerden
farklı insanlarımızın elinden...

sofrada bazen olsa da kötü eller
maya sağlam yerden…

çuvaldan bakkala
bakkaldan eve
evde mutfağa
mutfak dan tepsiye
siyah ve beyaz taşlardan tek tek ayıklandıktan sonra
tencereye
tencereden sofraya
sofrada tabağa
tabaktan kaşık çaldığımız pilav...

anaların
güzel anaların ellerinden yediğimiz pilavımız...

yapan öpülesi eller
karışık pirinçlerin olduğu çuvalı pişiren maharetli eller...

temiz eller…

sevgi ile gelenek ile kültürlerimizin ortak terbiyesi ile
birliktelikleri ile ayıkladılar temizlediler o eller...

çuvaldaki pirincin pilavın içindeki diş kıran
siyah ve beyaz taşları yüzyıllardır…

iyi esnaf pirinç çuvalını temiz satar…
kötü esnaf ağır bassın diye pirinç çuvalının içine
beyaz ve siyah taş katar...

bu kuraldır dünyada
iyi olmasa kötü olmaz
kötü olmasa beyaz ve siyah taş pirinç çuvalındaki yerini bulmaz…

temiz pirinç çuvalının değerini
onu satan esnafın
iyisini
taşı ayıklayan ellerinde
maharetini
karışık pirinçlerden pilav yapan ellerin kıymetini
bilmeyen...

‘’ akılsız‘’
dır…

başkalarının temiz pirinç çuvalını beyaz ve siyah taşlar ile dolduran...
ağız tadı ile yenecek pilavın keyfini bozup başkalarının dişlerini kıran...
sofralarının huzurunu ve tadını kaçıran...
sevgisi geleneği kültürü aile bağı olmayan
olanları hazmedemeyen
ve yok etmek isteyen…

‘’ arsız‘’
dır...

pirinç içindeki taş pişmez taşı olan pilav yenmez
sofrası güzel gözükse bile bilerek pirinç çuvalının içine taş katanın
sofrası güzel gözükse bile bilerek taşlı pirinç ile pilav yapanın
pilavı boğazdan geçmez...
mide hazmetmez...

çok
dişler kırdı bu gizli hain beyaz ve siyah taşlar ağızlarda
karıştıkları pirinç çuvallarımız da…

kaldıysa eğer beride
kalan üç beş diş yiyenin ağzında
onlarda sabretmekten ve sıkmaktan çeneyi neredeyse kırılmakta...

marifet farklı pirinçler olsa da çuvalda
pilav olabilmektir sofrada…

ve pişirebilmektir pilavı
kabında…
ocakta…
kıvamında…

birlikte yaşanıyor müdahaleye acil ihtiyacı olanlar ile bu ülkede…
akıl kaybı olanlar…
akıl kaybına kapılanlar…

kimine göre o kişidir ihtiyacı olan 
yitirendir aklını…
kimine göre bu kişidir ihtiyacı olan 
yitirendir aklını…

acil ihtiyacı olan veya olanlar 
birbirlerine komşular ve tanışlar…
herkes kendinin haklısı…


gelinmez ise bir araya
acilen toplum olarak
akıl
yolu ile…
sevgi yolu ile...
aynı birlikteliğe aynı yola…

korkarım 
acil müdahale edilecek millet de kalmayacak ortalarda…

temiz pirinç çuvalı yerine taşlı olanı almak için
taşlı ve kötü olanı ayıklamadan pilav yapmak için
bile bile dişlerini kırdırmak için
aklını yitirmiş zavallı bir ‘’ akılsız‘’ olmak gerek…
buna sebep olmak için ise soysuz bir '' arsız'' olmak gerek...

‘’ akılsızın‘’ ın bozuktur aklı…
‘’ arsız‘’ ın ise bozuk olandır mayası…

aklını kullanamayan ‘’ akılsızın ‘’ ın sonu…
olmaktır sonunda ‘’ arsızın ‘’ ın kölesi kulu…


Tuncay D. Kalemoğlu
Antalya
Kasım 30, 2011.


29 Kasım 2011 Salı

HAİN TAŞLAR...

çok dişler kırdı içimizdeki bu hain beyaz ve siyah taşlar ağızlarda
çok...
karıştıkları pirinç torbamız da…

kaldıysa eğer beride kalan üç beş diş ağızda...
onlar da sıkmaktan çeneyi neredeyse...

kırılmakta…

Tuncay D.Kalemoglu
http://www.tdkalemoglu.blogspot.com/
Kasım.29.2011

19 Kasım 2011 Cumartesi

KOCA DÜNYA...KOCA HÜLYA...

KOCA DÜNYA…KOCA HÜLYA…

koca dünya…
küçük olan bizler dünyada…
koca uzay...
küçük olan dünya evrende…

kiminde küçük kiminde büyük düşünceler…
yaşatır bizi küçük büyük içimizdeki rüyada…
sanırız ki hepimizin düşündüğü doğru ve en iyi olan…

oysa nedir asıl olan?

büyük sandığımız ama küçük olan evrendeki dünyada…
büyük sandığımız ama küçük olan içimizdeki dünyada…

herkes ayrı bir hülyada...

Tuncay D.Kalemoğlu
Kasım 2011

13 Kasım 2011 Pazar

SAS-SAT KOMANDOLARI * kıSASa kı-SAS…

TDK 11.Kasım.2011, Cuma. 

Haberler İstanbul da Marmara Feribotunun teröristlerce kaçırılışı hakkında bilgi veriyordu. 
Bunu cuma günü saat  21.30 da eve dönerken radyodan öğreniyoruz. 

12.Kasım.2011,

Cumartesi, eve dönünce haberleri izliyoruz. 
Saat gece yarısı 01.30. Haberler mazotu biten Feribotun Silivri açıklarında demirlediğini söyledi. 

Eşime döndüm; 

‘’SAS Komandoları muhtemelen Feribotun altındalardır şu an. Yarın sabah olayın bittiğini ve rehinelerin kurtarıldığını duyarsan şaşma. Dua edelim de can kaybı olmasın.’’ 

dedim ve yattım.

Ertesi sabah olayın bittiği ve SAS-SAT Komandoların emniyet ile işbirliği yaptığı haberlerini dinledik… 

Bu yaptıklarının yapabileceklerinin yanında ne kadar basit kaldığını düşündüm bir an… 

peki...
Neydi bana bunu yani sonucu bir refleks ile söyleten ve düşündüren… 
 
*** 

Bir kitap...
Ve güvenmek...

KISASA KI-SAS, Göksev Olcay, 
Bileşim Yayınevi.2006 basım. 

Bu kitap tek baskı yapılmış ve bir daha basılmamıştır. Bir SAS Komando subayının emekli olduktan sonra anılarından oluşturduğu bir roman… Anılarını yazmaları yasak olduğu için seçtiği bu yöntem, roman yazmak…

*** 

Ocak 2011;

Bir Doktor arkadaşımın ofisinde kendisini beklerken kitaplığındaki bir kitap dikkatimi çekti. Aldım ve okudum biraz. Bir SAS komando subayının emekli olduktan sonra, anılarından derlediği bir roman idi. Roman çok nadir okurum. Ancak son Ergenekon davaları kapsamında SAS subay ve ast subaylarının tutuklanması, bu kitabın bir anı romanı olması, daha önce sadece ismini duyduğum bu oluşum ve kişilerin hakkında bana fikir vereceği düşüncesi kitaba ilgimi arttırdı. 

Odaya giren arkadaşım; 

  ‘’Al götür o kitabı, okuyunca getirirsin. Senin beğeneceğini düşünüyorum.’’ dedi. 
 Almadım, kitap isme imzalıydı ve yazar doktor arkadaşımın hastası idi. Yetmiş yaşlarında bir bey imiş. 

‘’Ben kitabı satın alayım, sağ ol.’’ dedim. 
‘’ Bulamazsın piyasalarda muhtemelen, 2006 ilk ve son baskısı bu.’’ dedi. 

Gerçekten yoktu piyasalarda. Sahaflardan zar zor bir tane bulabildim. İsteseniz de bulmanız kolay olmayacak. Kitabı hemen okudum. Uzun uzun anlatmayacağım. Ne anlatabilirim ne de hissettirebilirim kısa olan bu satırlarda. Ama yarısından sonra birçok kereler okuduğum sayfa kenarına şu aynı notu defalarca düştüm. 

‘’ Vay vay vay… Ya bu roman gerçekten bir anı romanı ise ve hayal ürünü kısmı az ise… ‘’

Arkadaşıma sorduğum zaman bana, 

‘’ Hastam(yani yazar) kitapta yazılanların yüzde doksan beş doğru olduğunu söyledi.’’ dedi…

Bizler, kendi rahat yaşamlarımızda, bu ülke için mücadele edenlerden ve şartlarından bir haber yaşamaktayız. Ve kendimizce büyük dünyalarımızda yorumlar yapmaktayız bazen sıcak koltuklarımızda… 

*** 

hiçbirimiz farkında değiliz yapılanlardan… 
yapanlardan… 
ülke için ve bizler için kanlarını terlerini dökenlerin çektiklerinden…
canlarını verdiklerinden...

ne aklımız alır, 
ne de hayal gücümüz alır yapılanlara yaptıklarına… 
sıcak evlerimizde yataklarımızda yaşamlarımızı sürerken… 

bilmeyiz bilemeyiz bile aslında… 
onların varlıkları bir haber kadar kısadır bizlere… 
ve haber sonrası birkaç yorum kadar belki de… 

onların güçlerinin farkında olanlar ise, 
yani varlıklarından rahatsız olanlar… 
Devletimizin Cumhuriyetin Atatürk un düşmanları anlayacağınız
ve onları yok etmek isteyenler ile işbirliği içinde olanlar… 
hepsi...

onları durdurmak için yapamadıklarının ve yapamayacaklarının dayanılmaz çaresizliği içindeler… 
katlanacakları sonuçlar ise gün gelince, 
bu onların korktukları çaresizliklerinin oldukça üzerinde… 

*** 

Ülke için mücadele eden bilinmeyen isimsiz kahramanlar… 
vatan ve devlet kavramları olanlar...

asker...
polis...
bürokrat...
memur...
bilim insanları
iş insanı...
millet...

ve diğerleri...
bu ülkenin değerleri...

Tuncay D.Kalemoğlu 
14.Kasım.2011