12 Ağustos 2011 Cuma

OĞLUM...

oğlum…
bana,
‘’ baba, neler yapıp yapmayacağım hakkında yazar mısın? ’’ diye sordun…

benim doğrularım senin doğruların olacak mı acaba…
bilemem
yazarım aklımın erdiğini
yaşayıp da kendimce anladığımı
bana ait tecrübelerim ile aklımca doğru yorumladığımı
veya doğru yorumladığımı sandığımı…
ama sakın unutma
bunlar benim doğrularım olacaktır
sen kendin bulacaksın asıl kendi doğrularını…

***
Kitap oku… ***
şunu sakın unutma
en güzel yaşanası imkanların olduğu dünyamızda
onu yok eden insan denen canlının bir ferdisin sen…
‘’ aç değilken öldüren tek canlı…’’
beyefendi gibi
hanımefendi gibi görünen
insan kılığındakiler ile sarılı olacaktır etrafın…

yok edenlerin sahte yüzleri ile karşılaşacağın
sana evrensel- dinsel- bilimsel- insancıl ve aklına gelebilecek en etkileyici diğer değerleri kullanarak bir sürü yalanlar anlatacak olanlar…

tam bir pisliğin ve onu temsil edenlerin içinde yaşayacaksın artık…
onlardan sakın,
kanma…
içlerinde azınlık olan insan gibi, adam gibi olanları seçme becerisini nasıl gösterirsin
bilemem…
kendine bu pisliğin içinde temiz kalanları bulabilirsin ve seçebilirsin umarım…

asıl önemli olan onlardan biri olman…
***
vatan…
mevcut sahip olduğunun kıymetini bil
aksini tavsiye edenler olacaktır
onlara itibar etme…
onları tahlil etmek ve düşüncelerini irdelemek senin yapın, karakterin, aklın ve mayan ile doğru orantılı olacaktır…
bunu sana yazmamın sebebi
etrafında değer verebileceğin çok kişinin başka ülkenin vatandaşı olmayı istiyor olacağıdır…
buna ihtiyacın yok…

ben sana sadece kendi düşüncemi aktarırım,
o da şudur…

kendine ait olan mevcut toprağında vatanında
şartlar ne kadar kötü de olsa
ortak acıyı da mutluluğu da paylaşacak çok insan bulursun etrafında…
vatanında olursun
vatanında ölürsün…
kendine ait olmayan toprağı vatan seçersen eğer
şartlar ne kadar iyi de olsa
ortak acıyı da mutluluğu da paylaşacak çok az insan bulursun etrafında, o da belki…
ya da hiç bulamazsın, muhtemelen…
vatansız olursun
vatansız ölürsün…
vatansız olursan
birilerinin kullanılanı, yalaması, yalakası, iti, kölesi olursun…
mutlaka etrafındaki kalabalıkta yalnız olursun...
mutlaka etrafındaki kalabalıkta yalnız ölürsün…
bu durumda kendimce derim ki ben
‘’çakma el vatanı‘’ ndaki her türlü iyi şartın ve imkânların içine edeyim ben…(TDK) ’’ ***
uyuşturucu kullanma… ***
Yalan söyleme… ***
insan oğlunun kurduğu hiçbir
düzen
kural
kanun
tartışmasız değildir.
tartışmasız olan doğa ve doğanın kurallarıdır…
***

her insanda olan merak ve aidiyet duygusu zafiyeti ile sakın bir dernek tarikat veya benzeri oluşuma dâhil olma…
bunu sana söylüyorum çünkü etrafında olmayan kalmayacak neredeyse…
sende oralarda olmanın bir matah olduğunu sanabilirsin çoğu gibi…
veya madden manen ihtiyaç duyabilirsin herkes gibi…

rotaryen
lions
mason
fettullahçı
ve veya diğer benzeri çağdaşlık/küresellik/din adına oluşturulan oluşumlardan uzak dur.
hepsi dünyayı düzen(!) aynı ‘’ el adamının ‘’ düzenleridir…

kullanılanların hepsi aynı ‘’ el adamı ‘’ nın menfaatleri için onların çanağına farklı yollardan su dökerler, farklı yollardan su döktürülürler…
çoğu farkında değildir…
farkında olanların bir kısmının geri dönüşü yoktur
diğer bir kısmının da ya akılları vaftiz edilmiş-devşirilmiştir ya da bağnazlaştırılmış-yobazlaştırılmıştır artık…

sosyal birliktelik arzusu, çevre edinme isteği, göz boyayan faaliyetler ve dostluk-maddi-manevi-menfaat ilişkileri, gizem, etkileyen değerler ve kavramlar ile akla-duygulara hitap etme ve buna benzer sebepler, insan zafiyetinin ve zayıflığının kullanılabilir zayıf halka taraflarıdır.

bu zafiyetlerini kendilerince göremeyen- görmezden gelen bireyler, kimi Atatürk diye diye onun kurduğu Cumhuriyeti yıkmak isteyen ‘’ el adamı ‘’ nın ‘’ yeni dünya düzeni ‘’ ne, kimi Allah-din-iman diye diye İslam ve Müslümanlık karşıtı çalışan ‘’ el adamı ‘’ nın ‘’ ılımlı islam ‘’- ‘’ dinler arası diyalog ‘’ çalışmalarının içine düşerler…
bu duruma düştüklerinin farkında olmadıkları için en hafif tanımlama ile ‘’ aymaz ‘’ dırlar…
daha acınası tanımlama ile ‘’ zavallı ‘’ dırlar…

‘’ el adamı ‘’ nın hem çaldırıp hem söylettirdiği ve de oynattırdığı bunca akıllı insanlar,
çok önemli işler yaptıklarını sananlar ve buna inandırılanlar, kendi ortamlarında birbirlerini eylerler (mutlu ederler)...
körler sağırlar misali…

onlardan olma…
bu oluşumlar

dünya üzerinde asalak olan
dünya insanlarını sömüren
zayıfları kullanan
iyi ve güzel görünen
tatlı dil kullanan
katliam yapan
soysuzları satın alan
aymazları kandıran
aç gözlü
paraya tapan
dünya nimetlerini paylaşmayı değil elde etmeyi yeğleyen kan akıtıcıların
kesinlikle sonları olmayacak bir gün mutlaka cezalandırılacak
hedefleri için, ulus devletleri yıkmak için çalışan ve onların halklarını, kültürlerini, asırlarca inşa ettikleri kültür birikimlerini katleden ‘’ el adamı ‘’ nın insanları devşirmek ve değiştirmek için kullandığı yüzlerce yöntemlerdendir…

düzenlerinde beş para etmezler in çok paraymış gibi olduruldukları…
değer biçilemeyecek kadar olan bireylerin bu beş para etmezler in yanında değer kaybettikleri ‘’el adamı ‘’ oluşumlarının,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kapattırdığı dernek ve tarikatlardan olduğunun(veya kendisinden sonra oluşturulan) taraflarınca bilinmemesi veya bilinmesi, bilinse de umursanmaması veya bilinmek istenmemesi işin en acı tarafıdır…

zayıf ‘’ kişiliksiz Can ‘’ taşıyan bireyler ile dopdoludur etrafımız…
onlar ulus değerlerinden, inançlarından, geçmişlerinden, asıllarından utanır, başka ulusların değerlerinin düzenlerinin üzerlerine ‘’ tüner ‘’ ler…
http://tdkalemoglu.blogspot.com/2010/10/tuner.html

‘’ el adamını ‘’
ve hedeflerini fark edemeyenlerden, fark edip de sesini çıkaramayanlardan,
aidiyet duygusu zayıflığı ile onlardan medet uman kişiliklerden(!) olma…
Yanılgı ve zafiyet insana mahsustur, bu herkes için geçerlidir…
seni yanılgı ve zafiyet konusunda uyarıyorum…
bu oluşumların kurucuları-tepedekiler akıllıdırlar…
geri kalan mürit, üye –veya her ne halt olarak adlandırılırlarsa- kullanılandırlar, zavallıdırlar…

çağdaş bir kişi, ilim irfan sahibi erdemli bir birey veya Allah’a inançlı bir insan olman için bu oluşumlara ve orada olanlara, onların sosyal birlikteliklerine ihtiyacın yok…

sana bunları anlatmak istememin sebebi, etrafında seni bu oluşumlara çekecek çok etken ve birey olacağındandır… DİKKAT…
bu dediklerimin ne demek olduğunu anlamak için…

kitap oku…
***
Para…
(…), (!), (?)

Bekir dedene
ait olan şu sözü aklından hiç çıkarma;

‘’ gurbette Allah’tan sonra tek dost paradır… ‘’
ama dikkat et…

dünya
paranın gücüne tapanlar
para kazanmanın ve ona sahip olmanın gücüne inananlar
paranın gücü için katliam yapanlar
ve ona, sahiplerine hizmet edenler
dostlarını, ailelerini terk edenler ile doludur…

sana bunu bildiğin benim tarzım ile özetleyeyim

paranın köpeği olma…
para senin köpeğin olsun…

eğer paranın köpeği olursan o seni oturtup kaldırır yaşamda…
eğer para senin köpeğin olursa sen onu oturtup kaldırırsın hayatta…

ya paranın kontrolü sendedir para benliğinin köpeğidir...

ya kontrol paradadır benliğin paranın köpeğidir...
bu dediklerimin ne demek olduğunu anlamak için…

kitap oku…
***
akıl, bilim, sanat, spor' dan sakın uzak kalma…
bunun için sana satırlar sıralamam gerekmez
sen zaten uygunsun hem akla
hem spora
hem bilime
hem sanata
sadece isteğin ve becerin kadar
devam et yoluna…

***
Allah’a i-nan-man. ı öneririm… buna mecbur değilsin
istersen senin tercihin olacaktır özgür iradenle…
ama
bu sana ancak benim tavsiyemdir kendimce…

bağnaz gerici yobaz kafalardan uzak dur…
inanmayanların fikirlerine ise saygı duy…

inanç ve değerlerinin olmasının bir zararının olmadığını
buna bir gün ihtiyacının olabileceğini yaşam sana öğretecektir…

sana

‘’ CAN… CAN SADECE BEDENDEN BESLENMEZ ‘’ yazımdan alıntı aktaracağım… http://tdkalemoglu.blogspot.com/2010/12/can-sadece-bedenden-beslenmez.html

beden yaratan ve yaratılan ile can bulur
can ve beden ilim ile yol bulur

pusulası bedenin akıldır ilimdir ama
inanç
değer kavramı
içgüdü
akıl pusulasının hassasıdır…

gün olur can bedenden yol alır

eğer
yaşam sadece tek kanatlı akıl-mantık-matematik ise
son nefesten sonra pamuk tıkarlar son gidene
demem o ki

son gidenin son giderine...
ya açıkta kalır kokar beden
ya da toprak dökerler üstüne kokmasın diye...
bunun tarifi budur…

bu tek kanat tek başına insanı maddenin kölesi yapar…

eğer,
yaşamda ikinci kanat da var ise inanç ve değerler ile
son nefesten sonra inancın eşiğinden(Allah’ın evi)taşırlar bedeni içeri
son gidenin dostları

ve beden aynı eşikten geri alınır dualar ile dost omuzlarda dışarı
ne senin
ne benim
ne bir diğerinin
bilemediği sır dünyamızdan bir başka sır sefere...
bunun da tarifi budur…

bu tek kanat tek başına insanı bağnaz yapar…

akıl, bilim, ilim
ve inanç, değerler
iki kanat gibidirler…
iki kanat ile yol almaya bak yaşamda
tek kanatla uçulmaz ki...

kim bilir
kendini güçlü ve akıllı sanan

kaç zavallı ‘’ can ‘’
kaç akıl
kaç beden
güçsüz ve zorda kaldığı zaman bir gün
arzulanmayan istenmeyen bir sebepten...
acizlik
güçsüzlük
ve zayıflığın dayanılmaz zavallılığında anlar kullanılmışlığını
ve ikinci kanadın eksikliğini
belki de
dönüp bakıp ardındaki tek kanada ve o zaman ve sorar kendi kendine
tek olan kanadım neden yetersiz
ve onu bana takanlar
nerede diye...
bu dediklerimin ne demek olduğunu anlamak için…

kitap oku… ***
Kadın…
(…), (!), (?)

ah bir bilebilseydim ve sana yardımcı olabilseydim bu konuda…
dipsiz kuyu
anlaşılamaz konu…

söylemeye çalışayım bir şeyler bu konuda
aklımın erdiğince…

ne onlarsız hayatın tadı olur…
ne de onlar ile hayatın kolay olur…

ne ‘’ gözyaşlarının ‘’ esiri ol…
ne de ‘’ gözyaşlarına ‘’ sebep ol…
kadınların sevgisine sahip olmak ahlarını almaktan bin kat iyidir…

akıllı bir kadının sevgisi ve desteği hayatını kolaylaştırır
omuzundaki yükün çoğunu alır…
aptal bir kadının yaptıkları hayatını zindan eder
omuzuna kaldıramayacağın yük olur…

akıllı ve güçlü bir kadını kaldırabilecek kadar güçlü
onun tarafından seçilebilecek kadar akıllı
vasıflı bir kadının seni tercih etmesini sağlayacak yapıya sahip olacak kadar donanımlı olursan şanslısın…

sadece bu konuda sana ‘’ kitap oku ’’ önerisinde bulunmayacağım…
zira
ne bir yazılmış kitap kadını tanımlayabilir
ne de bir kadın bir kitaba sığabilir…
her biri kendince farklı sayfalardır onlar…
aklın ve gücün kadar okursun…
anlayabilirsen eğer…

birlikteliğe gelince
bildiğim kadarı ile
bir ağaç tabiatıyla ait olduğu topraklarda büyür meyve verir
başka toprakta yetişmeye yetiştirilmeye çalışılan ağaç
ya çok zorlanır
ya da ölür…
yaşasa da
ya meyve vermez
verse de muhtemelen tadı olmaz…

aksi varsa istisnadır
onu da bulmak sanırım zordur…
bizde buna ‘’ davul bile dengi dengine ‘’ denir…

aile önemlidir…

seçtiğin kadına eş
çocuklarına baba olabileceğini düşündüğün gün evlen…
ve çocuklarına anne olabilecek kadını eş olarak seç…
sana aile duygusunu hep hatırlatacak ‘’ ÇAYDANLIK SESİ ‘’ yazımı tekrar yazıyorum
her şey o satırlarda gizli…
ÇAYDANLIK SESİ...
bilir misiniz
nedir '' çaydanlık sesi '' sobanın üzerindeki
kaynarken fokur fokur
damlalar düşerken kızgın demir üstüne
buhar olurkenzıp zıp zıplarken
ve yok olurken yaşamımızdaki zaman anlar gibi yıllardır

doğru
buharın gücüdür aklın yoludur bakarsan bu gözle
gelin anlatmaya çalışayım size
birde benim gözümle

sevgidir
yaşanandır bana sesi çıkan buhar
zıplayan soba üstünde su damlaları
ısınırken kenarında
konuşurken karşısında
baba ocağında
ana kucağında

güvende
huzurla
çocukluğumuzdaki gibi bu bayramda yıllardan sonra
baba ocağında ana kucağında

yerken
biber dolmasını
yaprak sarmasını
içerken mercimek çorbasını
dinlerken soba üstündeki '' çaydanlık sesini ''

kahkaha seslerine karışır sohbete dalmışken
özlerken beraberken yıllardan sonra
onun sesi aynı görüntüsü de
ama bizler
farklı
yaşlı
yaşlanmak üzere
yüzler değişmiş eller buruşmuş
ama
soba da aynı çaydanlık da aynı eşyalar da neredeyse
ama
gönüller sevgiler
onlar aynı değil
güzel
ama daha bir güzel...
farklı
ama daha bir farklı...
kıymet bilen daha çok beraber olmak isteyen
üşümesin diye omuzlara çekilen yorgan altında
bir çift bildik elin korumasında
baba ocağında ana kucağında
halen
ve halen yıllardan sonra
şükür ki bir aradayız ve gülüyoruz tadına vara vara
yaşarken daha

yaşam kredimiz bitmeden
sofra başında yatak ucunda
binlerce kere şükür ederken elimizdekilere beraberliğimize yaşadıklarımıza
bunca yıllardan sonra
işte
sevgidir huzurdur güvendir '' çaydanlık sesi '' ...
baba ocağında ana kucağında...
şükür
gene tattık bunu da bu bayram da
yaşam kredimiz varken daha
çaydanlık şarkılarını dinledik tekrar yıllardan sonra
'' çaydanlık sesi '' 'nin arasında çocukluğumuzdaki gibi
ders çalışırken
sofra kaynarken bu bayram da
eski radyo çalarken mızrap tamburun teline vururken
ses nihavent makamında söylerken
Osman Nihat Akın üstadın gönlün den
bestesinde dediği gibi
'' Geçti hayal içinde bunca yıl bir, bir gün gibi
en eski hatıralar daha henüz dün gibi... ''
dinlerken '' çaydanlık şarkılarını '' ve '' çaydanlık sesi '' ‘ni...
(15 Ocak 2006, Eğirdir)

hatırlaman lazım o günü ve birlikteliğimizi, bir bayramda…
***
çocukluktan çıkıp erkekliğe adım attığın on altı yaşında, beklediğimden daha erken ayrılıyorsun yuvamızdan…

benliğini
ait olduklarını
tarihini
inançlarını
bayrağını
ve ulus değerlerini sakın unutma kaybetme
boşlukta kalırsın…

eğer boşlukta kalırsan ''ortama uyarsın…'' o zaman seni boş bir damacana gibi sana ait olmayanlar ile doldururlar…
ve sana ait olmayanlar ile doldurulduğunda birilerinin adamı olursun…
ama
sadece bir kere ‘’ birilerinin adamı ‘’ olursun…
sonrası bir daha asla ‘’ adam ‘’ bile olamazsın…

unutma…

‘’ bireyler ve ülkeler
önce ‘’ ortama uyarlar ‘’ sonra ‘’ ortama uydurulurlar ‘’ ardından ‘’ ortamın malı olurlar ‘’ sonunda ‘’ orta malı olurlar ‘’TDK ‘’

orta malı olma…
etrafında adam gibi hanımefendi gibi görünen ‘’ orta malı ‘’ olmuş çok olacak…
onlara, görüntülerine kanma…

paranın ve sahibinin gücüne tapan…
ulus değerlerine sadık kalmayan…
ülkesini satan…
en hafifinden ihmal eden…
en ağırından ihanet eden…
sahte yüzlere
soysuzlara
soysuzlara kanan veya onlardan olan ahmaklara…
çok rastlayacaksın etrafında
ama bir çoğunu fark edemeyeceksin tanıyamayacaksın….
dikkatli ol…

sana Mevlana’nın bir sözünü hatırlatırım

‘’ çok insanlar gördüm üzerlerinde çuval yoktu…
çok elbiseler gördüm içerisinde insan yoktu… ‘’
***

hayat…
çok yazılır
çok söylenir hayata dair
herkes kendi felsefesini yapar onun hakkında
aklı ile
duygusu ile
yaşadığı ile
tecrübesi ile
kapasitesi ile…

sana bu konuda yazdığım satırlarım ile anlatmaya çalışayım düşüncelerimi…

HAYAT YAŞANAN ANDIR...
( anın kıymetini bilmeyenlere... TDK )

ne saatin vuruşu
ne saniyelerin akışı
kontrolünde olmayandır hayatın gidişi…
uğraşırken onca lüzumsuz detayla
aklar düşer saçlara…
bir bakmışsın ki boşa geçmiş onca zaman…
anlarsın işte o zaman

‘’ genç kalınmadığını, geç kalındığını…‘’

ne fayda
giden gitmiştir ama
fark edebilirsen eğer yakalayabilirsin belki kalan öndekini…
vermiyor ne huzur ne tat
fazlası hırsında nazında…
o yüzden

'' ne sürat yapın ne de surat… ''

evet
hayat yaşamaya fazlası ile değer dostum
ama esas olan anı yaşamalı…
zira

'' ne yazık ki habersiz geliyor hayatın sonu ve inan ki son bir anın içinde saklı… ''

kaç an kalmıştır geride kalan
bilinmez…
o sebepten anı yaşa…
çünkü

‘’ hayat ne bu gündür ne de yarın, hayat yaşanan andır… ‘’ ***
KIRMIZI KUTU…
sana bir kırmızı kutu hazırladım yanında götürmen için
içine
bazı kitaplar
bir miktar para
birkaç yazımı
Türk bayrağı
Kur’an-ı Kerim
aile fotoğrafımızı koydum
para zor durumda acil kullanman içindir
gereksiz harcama…
kullanmak zorunda kalırsan hemen tamamla ve başka bir zor ihtiyaç günün için hazır tut…

kitaplar hayatta ihtiyacın olabilecek bir çok kitapların arasından sadece bir kaçıdır…

‘’ Türk Aynştaynı ‘’ - Oktay Sinanoğlu bir bilim adamının ‘’ el adamına ‘’ değil ülkesine bağlı olmasını göreceksin, öğreneceksin…

‘’ kutsal isyan ‘’ – Hasan İzzettin Dinamo-1966 yılı basımı-8 cilt. bu ülke için nasıl canlar feda edildi, cumhuriyet nasıl kazanıldı, onu öğreneceksin…
dün ve bu gün Atatürk’ün adını kullanan ama ona ihanet eden soysuzları anlaman için…
onu yok etmek isteyenleri, yok etmek isteyenler ile işbirliği yapanları göremeyen ve koruyamayanları –biz ahmakları-anlayabilmen için...

biz ahmaklar...
ah biz ahmaklar…
kendimizce büyük,
ama ufak, küçücük dünyamızda,
normal hayat süren biz zavallılar…

bir görebilsek,
anlayabilsek perdenin arkasını…
yalanı,
dolanı,
satanı,
satılanı,
aldananı,
aldatanı…

ama
anlamak için perdenin gerisini, görmek gerek önce,
perdeyi… ( TDK )
***

‘’Nutuk ‘’-Gazi Mustafa Kemal (bunu seninle İstanbul’da almıştık)
‘’Nutuk’un deşifresi ‘’- Sinan Meydan
Nutuk,
Gazi bu cumhuriyeti nasıl kurduğunu kendi anlatımıyla, kendi kaleminden öğretecek...
Nutuk’un Deşifresi ise sana Nutuk’u tanımlayacak, açıklayacak, anlamana yardım edecek…

‘’Kur’an-ı Kerim ve açıklamalı meali ‘’ ve
‘’ Lev-i Mahvuz ‘’-Burak Özdemir
Kur’an-ı Kerim
sana dinimizi-Allah’ı-inanç kavramını öğretecek anlatacak.
İnanıp inanmamak senin özgür iradendir, buna hiç mecbur değilsin…
ancak ihtiyaç duyarsan ve öğrenmek istersen diye yanında bulunsun istedim…
Lev-i Mahvuz çağdaş bir aklın inanca yaklaşımını anlatacaktır sana…
din ve Allah adına sömüren soysuzları, onu küçümseyenleri ve-veya bağnaz-yobaz kafaları anlayabilmen için…

‘’ işte böyle dedi Zerdüşt ‘’-Friedrichn Nietzsche bu da farklı bir dünya görüşü
bu felsefeyi de bil…
sana dünyaya farklı açıdan bakmayı gösterecek olan yaklaşım, tercih edersen diye…

***
Son olarak

belki yazdıklarımın bir çoğu şu an ki yaşının üstünde gibi görünebilir sana…
sen benden neler yapıp yapmayacağın konularında yazmamı istediğinde
bunları beklemiyordun elbette…
ama madem evden kendi kararın ile ayrılıyorsun çok farklı bir dünyaya…
bu demektir ki artık büyüdün…
büyüdüysen bunları da düşünebilirsin, anlayabilirsin demektir…
***
bak oğlum

evinden
Berke (berke) olarak ayrılıyorsun…
hayata
Burke (börki) olarak geri dönme ve olma…

***

gurbette seni önce Allah’a
sonra sana emanet ediyorum…

seni seviyorum…
***
Kitap oku
***
oğlum…
baban…

Tuncay D.Kalemoğlu
http://www.tdkalemoglu.blogspot.com/ 14.Ağustos.2011















11 Ağustos 2011 Perşembe

HAYAT YAŞANAN ANDIR...

( anın kıymetini bilmeyenlere...TDK )

ne saatin vuruşu 
ne saniyelerin akışı
kontrol edilemeyendir 
hayatın gidişi…
uğraşırken onca lüzumsuz detayla
gün gelir 
aklar düşer saçlara…
sonra bir bakmışsın ki 
boşa geçmiş onca zaman…
anlarsın işte o zaman

genç kalınmadığını...
geç kalındığını…

ne fayda 
giden gitmiştir artık
ama 
anlayabilirsen eğer kaybettiklerini
belki 
yakalayabilirsin diğerlerini…
çünkü 
vermiyor ne huzur ne de tat 
fazlası hırsında nazında...
o yüzden

ne sürat yapın...
ne de surat… 

hayat 
yaşamaya fazlası ile değer
esas olan anı yaşamalı…
çünkü son 
başka bir son anın içinde saklı...
söyle bir düşünün bir an
ne yazık ki 
aklın ermediği andır o an inan... 
 
habersiz geliyor o son an...
çoğu zaman...

kaç yaşanacak an kalmıştır geride 
bilinmez…
o sebepten ve yollarda yakınken
eldeki her an yaşanmalı…
çünkü 
herkesin de bileceği gibi
hayat ne bugündür ne de yarın...

hayat 
yaşanan andır… 

Tuncay D.Kalemoglu
2008 ANTALYA